18 Haziran 2011 Cumartesi

MUTLU OL YETER

Bir tek dileğim var; MUTLU OL YETER!

Bir yerde dinlemiştim, yapılan bir araştırmanın sonuçlarını. Genel hatlarını veriyordu toplumların. Doğulu toplumlara sormuşlardı çocuklarınızda olmasını istediğiniz 3 özellik nedir diye; onlar da cevap vermişlerdi
   * söz dinlesin * yakınlarımızdan ayrılmak istemesin * bize benzesin...
      batılı toplumlarsa; *girişimci olsun * birey olsun * özgür olsun demişlerdi, yanlış hatırlamıyorsam. 
Yanlışım da olabilir tabi ama çok şaşırtıcı bir sonuç olmasa gerek bu. Birçoğumuzun, ülkemizin coğrafi özelliklerine göz attığında dahi farkedebileceği bir ayrım bu. Doğu kültüründe hayırlı evlat olmak, anne babaya itaat etmek, onların yaşam tarzlarını ve hatta belki de en önemlisi “soy”larını devam ettirmek, bir çocuktan beklenen  en önemli görevdir.
Batılı ve belki de “modern” diye nitelenen toplumlarda ise öncelik “birey” olmaktan yanadır. Çocuğun “kendi” olması, isteklerinin, ideallerinin peşinden gitmesi, ailesinin ona herhangi bir görüşü ve yaşam tarzını dayatmaması esastır. Genel ve kaba hatlarıyla…
Peki ben?
Annesi, kızı üniversite sınavında aldığı puana rağmen, dizinin dibinde durmadığı için günlerce gözyaşı döktüğü, başarısıyla gurur duyulmasından ziyade başına buyruk davranmasından ötürü üzüntü duyduğu bir hanım evladı olarak, evladımdan ne bekliyorum?
Geleneksel olanı reddetmeyen, modern olana külliyyen teslim olmayan ama her ikisinden de kopamayan bir ara “konum”un temsilcisi olarak, kızımın hangi özellikleri taşımasını istiyorum?
Hani şu abartılmış kekstra reklamlarındaki anneler gibi “obua çalarken olimpiyat koşan” bir kız hayali kurmuyorum tabi ama hem toplumun bilinçaltımda biriktirdikleri hem de benim bir anne olarak düşlediklerim var. İlk beşi mi?
*Zengin olsun! O’na Yaratıcının üflediği ruhun, onu nerelere götürebileceğini, bedeninde büyük bir hazine gizli olduğunu bilsin. Maddenin çok çok ötesinde, sonsuz güzelliklere gebe bir dünya saklı içinde bunu bilsin ve keşfetsin.
*Özgür olsun! İsteklerinin, hırslarının, acizliklerinin esiri olmasın. Gerçek bir özgürlüğün ilhamını ancak sonsuzluktan alabileceğini farketsin. Düşünce ve duyguları öyle sınırsız olsun ki, onunla konuşmak bile, insanlarda ruhsal bir ferahlamaya sebep olsun.
*Özgün olsun! Meslek seçimi ne olursa olsun, evi kaç oda kaç salon olursa olsun, kendinden kattığı bir şeyler olsun. Elinin değdiğini kendileştirsin. Güzelleştirsin. Bunu sıradışı olmak için değil, sıradan ama kendine has olmak için yapsın.
*Adil olsun! Adaletsizliğin nerede ve nasıl gerçekleştiği farketmeksizin karşısında dursun. Kimliklerin, etiketlerin, etnik unsurların belirleyici olmadığı, adaletin anlamına ters düşmeyen sahici bir adalet anlayışı olsun.
Ne haksızlık yapsın, ne de haksızlık yapanların yanında yer alsın. Katıksız bir adalet savunucusu olmak adına meydanlarda geçirmese de olur ömrünü, ama içinin derinlerinde hiç kirlenmeyen bir vicdan canlı kalsın.
*Mutlu olsun! Mutluluğun, diş macunu paketlerinin üzerindeki gülümsemelerden daha öte anlamları olduğunu fark etsin. Gerçekten sevdiği insanlar etrafını sarsın, sarmalasın. Mutsuz olduğu zamanlar sadece mutlu zamanlarının değerini bilmesini sağlasın. Şükrünü artırsın. Bilsin ki gerçekten mutlu olmayan bir insan huzuru yakalayamaz. Hüznün derinliğini tatsın elbette ama güzel yüzündeki tebessüm hiç solmasın…

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder