28 Ocak 2011 Cuma

anne olunca anlarsın


          Bebeğim için tuttuğum günlüğe, söylediği yeni sözcükleri   yazdım. Gittikçe dolan sayfada “Anne“ ile başladığımız kelime haznemiz ne kadar da genişlemiş, öyle ki istediği bir şey olmadığında eni konu bana laf sayacak kadar ilerletmişiz konuşmayı.
    Sandalyeye, tabureye, sehpaya, çıkılacak ne kadar yer varsa hepsine önce “çıkılmaz!" deyip, sonra da en sevimli yüz ifadesiyle çıkıyoruz . Ben tabii hanımefendinin emrine amade, düşmesin, incinmesin diye siper olmuş bekliyorum yanında.:)) 
    Varlığını ilk öğrendiğim gün günlük tutmaya başladım kızım için. Hamileliğim boyunca hissettiklerimi anlattım bebeğime. Ultrason resimlerini bir bir yapıştırdım.  Onu kaybetme korkusunu, tedirginlikle ,heyecanla yaşadığım hamileliğimi yine onunla paylaştım. Uygun olacağını düşündüğüm isimleri yazdım. Nasıl da heyecanla beklediğimi, tedirginlikle geçen hamileliğimde uyumadığım, nedensiz ağlayıp durduğum gecelerde elimden geldiğince anlattım. Ona kavuştuğumda hissettiklerimi, boyunu, kilosunu, aşılarını her şeyi yazdım.
        Annelik ne garip değil mi? Nasıl yüce, nasıl tarifsiz bir duygu. Aylarca bedeninin bir parçası gibi taşıyor, onunla yepyeni bir hayata doğuyorsun. Uykusuz geceler, bitmek tükenmek bilmeyen gaz sancılarına verilen savaşlar, bir elinde derece, bir elinde ateş düşürücü, başucunda geçen saatler… Hiçbiri zoruna gitmiyor. Demirden leblebi sanki… Bir gülüşü, o küçücük bedeniyle bir sarılışı dünyalara bedel. Hele bir de neşelenip kahkahalarla gülüyorsa daha ne olsun!...
          Ben çok sevdim anneliği, bazen özlesem de eski günlerimi, 7 / 24 hizmetten yorulsam da hiçbir şeye değişmem bu duyguyu.           
         
         Kadın olmak, anne olmak, bir can dünyaya getirip onu delicesine bir sevgiyle, aşkla sevmek. Bir kaşık daha yesin diye türlü şaklabanlıklar yapmak, uğruna uykundan, kariyerinden, kendinden, tüm düzeninden aylarca, yıllarca vazgeçmek…

           Üşümesin, düşmesin, incinmesin, ağlamasın diye hep korumaya çalışmak… Peki nereye kadar? Bazen düşünüyorum da ceylin de büyüyecek, sevecek, sevilecek, incinecek. Nereye kadar koruyabilirim ki? Yaşadıkça anlayacak, alması gereken yaraları alacak, arkadaşlığı, dostluğu, aşkı, nefreti, paylaşmayı, hırsı, hayatı öğrenecek.

            Keşke günlüğüne bunları da yazabilsem, keşke kızıma hayatın getireceklerini o hiç incinmeden anlatabilsem. O güzel, çekik gözlerinden bir damla yaş akmadan, içi yanmadan onu koruyabilsem… İmkansızı başarabilsem… Sımsıkı sardığım kollarımdan, hayata bırakırken ona doğruyu, yanlışı, iyi ve kötüyü öğretip beklemekten, güvenmekten ve dua etmekten başka elimden hiçbir şey gelmez ki. O da yaşaması gerekenleri yaşayacak ve ben onunla gurur duymak için, ona sarılmak için, hangi yolu seçerse seçsin yanında olmak için kayıtsız şartsız bekliyor olacağım.

           Anne olunca anlarsın dedikleri bu işte, ergenlik dönemlerimizde anlaşamadığımız annelerimizin en sık kullandıkları cümle. Biraz sitem, biraz kızgınlıkla sarfedilen bu sözcükler şimdi öyle anlamlı ki hayatımda. Keşke anne olmadan da anlasak ne zorluklarla büyüdüğümüzü, keşke anne olmadan da annemizin fedakarlıklarını gözardı etmesek, keşke anne olmadan da annemiz hayattayken onun kıymetini bilsek…

           Güzel kızımın günlüğünü o büyüyene kadar yazmak istiyorum, sonra ona hediye edeceğim.
           Umarım o kadar emeğime “Aman anne, böyle boş işlerle mi uğraştın! “ demez :) Ben de günlüğün son sayfasına “Anne olunca anlarsın! “ yazayım bari…
Sevgiyle kalın…

9 Ocak 2011 Pazar






Kendimi anlatmaya çalıştığım bir kolaj... Her şeyi özetleyen tek bir fotoğraf bulmayı çok istedim ama bulamadım. Aslında şimdi bile tam olmuş sayılmaz ama... Şimdi kısa kısa her kare için bir şeyler yazmak istiyorum:

1. Saat ve yanındaki motosiklet tekeri: Zaman yavaşça akıyor gibi yaparken nedense ben hep hızlıca ona yetişmek zorunda hissediyorum. Şu anda neye ihtiyacım olduğunu anlatıyor bu kare. Hayatımın bu döneminde daha fazla ve çok çok fazla zamana ihtiyacım var. Kendim için, eşim için, kızım, ailem, zevklerim, kitaplar, düşüncelere dalmak, durmak, işe yarar şeyler yapmak, işe yaramayan şeyler de yapabilmek için... Sonra ölümü çok düşünürüm ben. Öleceğiz. Zaman akıyor akıyor... Bir anı bir daha yaşayamıyoruz. Hüzünlü ama güzel de...

2. Ayna: Gerçek manada aynaya fazla bakmam ama her gün içime ayna tutarım. Ne yapıyorsun? Nasılsın? Neden? diye çok sorarım kendime. Kendinin fazla farkında olmanın bir tür tutukluk yarattığını ve kendiliğindenliği engellediğini iyi bilmeme rağmen kendimi bildim bileli böyleyim. Çözemedim bunu.

3. Hayatımdaki iki güzellik: Eşimle kızımın elleri. Sanki el ele vermiş bana bir mutluluk şarkısı bestelemişler.

4. Tarlalar, yeşiller: Böyle yemyeşil dümdüz bir yerde koşma isteğim. Hani kimi insanlar bir kıyı kasabasına gitmeyi hayal eder, denize açılmayı. Ben de ne zaman sıkılsam böyle bir yerde koşmayı hayal ederim. Belki koşarken koşarken uçmaya bile başlarım:) Hayal ya işte...

5. Yine kızımın eli: Elinden tutacak birini bekler gibi yana düşmüş. Elinden tutacak bir kimsem olduğunu, o hayata karışırken elinden tutacağımı, bazen elimi bırakıp koşacağını, bazen yine dönüp tutacağını ama beni her geri dönüşte mutlaka orada bulmak isteyeceğini hatırlatıyor